12 Eylül faşizminin ürünü Diyarbakır cezaevinde yıllarını
geçirmiş eski bir mahkum Orhan Miroğlu ve aynı yıllarda görev
yapmış bir asker (anlatıda M olarak geçiyor), 35 yılın ardından
İstanbul’da buluştu ve ortaya bu kitap çıktı.
Mağdurların dilinden şimdiye kadar çokça dinlediğimiz ve
muhtemelen gelecek yıl Kültür ve Hafıza Müzesi olarak
düzenlenip halkın ziyaretine açılacak olan bu cezaevinde
olup bitenleri, bu kez, ‘burada askerlik değil görev’ yaptığını
söyleyen bir kişiden okuma fırsatı buluyoruz.
Beş No’lu Cezaevinde uygulanan sistem, emir verenler ve emir
alanlar arasındaki ilişki ya da hiyerarşi nasıl kurulmuştu?
Bir hiyerarşiden söz edilebilir miydi ve buna rağmen farklı bir
davranış göstermek mümkün müydü?
Kolektif suçlar söz konusu olduğunda, en çok duyulan şey
genellikle şudur:
“Biz emir kuluyduk!
Peki her nasılsa kendini etnik hınç ve öfkenin doğurduğu bir
zulüm mekanizmasının içinde bulanlar, Kant’ın “hiç kimse emre
itaat etme hakkına sahip değildir” aforizmasını hatırlayabilir ve
ona göre davranabilirler mi?.
“Posta Kutusu 213-Diyarbakır”, bütün bu insani sorulara bir
mahkum ve bir ‘görevlinin” hatıraları üzerinden cevap arayan,
bir geçmişle yüzleşme kitabı…
“41 yıl sonra gireceğim bu cezaevinde hafıza dile geliyordu işte.
Gökyüzüne bakmanın yasak olduğu günlere inat, nice hatıranın
yaşandığı 7. Koğuşun havalandırmasına çıktım, gökyüzüne diktim
gözlerimi, kar tanelerinin yumuşak ve hafif bir beyazlık içinde
havalandırmanın üstüne usul usul yağmasını doyasıya seyrettim.”
Basım Yeri
İstanbul -Türkiye
Kağıt Cinsi
Enso Creamy, 53 gr.